Geçmişte, aykırı fikirlerimi bilen biri bana “Reenkarnasyon hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorduğunda yanıtım “Hangisinden bahsediyorsunuz?” olmuştu. Bu yanıtım soru soranı afallatmış, bir süre konuşamamıştı. Diyaloğu sürdürmek adına ben yine söz alıp “Birden çok reenkarnasyon anlayışı var. Hangi reenkarnasyondan bahsetmemi istersiniz?” deyince toparlanıp “Bunu bilmiyordum. Birden fazla mı var?” diyebilmişti. Oysa az önce çok kesin çizgileri olduğunu sandığı bir “gerçeği” savunmaya hazırlanmış, buna karşı olup olmadığımı, inanıp inanmadığımı öğrenmeye kalkmıştı. Tabi, buna inanıyorsam aynı safta olacak, inanmıyorsam da karşı safta yerimi alıp belki bana çok komik gelen bir şekilde “Bu konular” diye anılan sözde bilgilerin bir kısmından mahrum bir materyalist durumuna düşecektim. Öyle olmadı, oyun onun kurallarıyla devam etmedi. O dinledi, ben anlattım:
“Tibet’te bir Dalai Lama reenkarne olduğunda birden fazla çocukta (bedende) dünyaya yeniden gelebilir. Dalai Lama’lar da öldüklerinde çevre köylerdeki doğumlar araştırılır. Belli dönem ve şartlarda doğan çocuklar bulunup bazı testlere tabi tutulurlar. Örneğin Dalai Lama’nın özel eşyaları başka eşyalarla karıştırılarak çocuğa gösterilir, bunlar arasında doğru seçimi yapan ve testi geçen tüm çocuklar Dalai Lama’nın reenkarnasyonu olarak kabul edilir. Bunlar ailelerinden alınarak eğitime tabi tutulur. İlerlemelerine göre içlerinden biri ruhsal önder seçilerek başa geçer.”
“Hindistan’daysa Brahmanlar toplumu dört sınıfa ayırmıştı. Kimse reenkarne olup sınıf atlayamıyordu. Ancak “günah” işleyerek örümceğe gerileyebiliyordunuz! Zaten, gerçekte sadece bir politik yönetim aracı olan bu Tekrardoğum Çarkı (Samsara) sınıfların birbirine karışmamasını, toplum hiyerarşisini sağlıyordu. Buddha “Aydınlandım, Nirvana’ya erdim ve siz de içinizdeki Buddha doğasını bularak Samsara’dan özgür kalabilirsiniz” demişti. Bunun üzerine Brahmanlar, toplum düzenini bozan bu devrimci adamın peşine defalarca katil takmışlardır. Bence olay sadece politikti. Buddha ise Che Guevera tipi devrimci bir lider.”
“Çin’deyse bütün o derin ruhsal geleneklere rağmen hakim bir reenkarnasyon geleneği yoktur. Taoculuk dünyevi ölümsüzlük peşindedir. Ölümsüzlükten kasıt pratikte 500 yıl kadar sürecek bir uzun ömürdür. Doğadaki gerçek yerini alan insan uzun yaşar. Bunu sağlamak için şunu ya da bunu yaparlar. Örneğin spermlerini ziyan etmez, yaşam enerjisini boşa harcamazlar. Bir insana bahşedilmiş kalp atım sayısı da bellidir. Yaşam boyunca bunu dikkatli kullanmak gerekir vs vs.”
“Uzak Doğu coğrafyasında kimse öte dünyadan bedenlenerek geri dönmediğine göre Çin, Japonya, Kore gibi ülkelerde önemli bir Atalar Kültü vardır. Atalar için adaklar adanır, onlara dua edilir, yolculuklarına orada devam ettiklerine inanılır. Üstelik bu ülkelerde yolunu kaybetmiş ruhlar, hayalet ve habis cinlerle ilgili sonsuz sayıda batıl inanç vardır.”
“Ancak size intikal eden o tek vücut Reenkarnasyon bilgisi, batılı yayıncıların süzgecinden geçmiş, hristiyan kültürle yoğurulmuş (İsa yeniden bedenlenir) yapay ve modern bir sentezdir. Ama hepsinde önemli olan bir şey görürüz: Enkarnasyon (Lat. Carnis : Et) yani Bedenlenme. İlginçtir, Yunus da ‘Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm’ demişti. Bu evrenseldir”
Ve sözümü bitirmiştim. Yolculuğu Mısır’a kadar götürmek, daha farklı reenkarnasyonlardan ya da reenkarnasyonsuz eski kültürlerden bahsetmek mümkündü ancak amacım akıl karıştırmak değildi.
Karşımdaki insan afallamıştı “Bunları bilmiyordum” gibi gereksiz bir itirafta bulundu. Öyle bir konum karmaşasındaydı ki, ilk bedenlenmeyle ilgili sözlerimin açtığı büyük pencereyi görememiş, bu konuda daha zevkli bir konuşma fırsatını değerlendirememişti.
Bu anlattıklarımı nereden bilebilirdi ki? Öğrenmekle ilgilenmemişti. Kendisine ilk söyleniler ve etkileyici kalıpların derhal esiri olmuş, kendince sırtını sağlam kayaya yaslayıp hiyerarşide kendine hasbelkader bir yer edinmişti. Bu da ona ömrü boyunca yeterdi. Ama gelin görün ki ben onun rahatını kaçırmıştım.
Bir diğer karşılaşmamda da (başka bir muhatap) Reenkarnasyon konusundaki çok bilmiş bir aktarıma “O dediğiniz reenkarnasyon yok” yanıtını verdiğimde kişi sarsılmış “Beyefendi, ben zor zamanlar geçirdim, reenkarnasyon fikrine sarıldım, bu da benim için dayanak oldu” demişti. Ben de o zamandan sonra, karşımdakini tanımadan fazla sarsmamaya karar verdim.
Son bir örnek de şöyleydi : Ddoğrudan reenkarnasyonla ilgili olmasa da, ruhla ilgiliydi. Yani reenkarnasyon denilen olayda “göçtüğü” kabul edilen müstakil varlıkla.
Yazılı bir platformda bir katılımcı diğerlerini şöyle sorgulamıştı:
“Dünyadaki nüfus 7 milyarı buldu ve giderek de artıyor. Bu kadar insanın ruhu nereden geliyor? Başta yaratıldılarsa giderek artan bedene ruh nasıl yetişiyor. Bir yerde bir ruh fabrikası mı var? Kaç tane ruh var?”
O esprili ve isyan kokan sözleri okurken sanırım bir ilham geldi ve hiç düşünmeden satırları yazdım:
“Güzel ve haklı bir soru sordunuz. Ben de size benzer bir soru sorayım. Sizce kaç tane bulut var? Bazen gökyüzünde kar gibi top top bulutlar görürüz ve bunları sayabiliriz. Derken zaman akar ve bu bulutlar birleşip daha büyük bulutlar oluştururlar. Sonra bir de bakarız hava ısısı değişir ve gökte tek bulut yoktur! Bir bölümü de yağmura dönüşmüştür. Aslında bulut denilen müstakil ve kalıcı bir varlıktan bahsedemeyiz. Gerçekte, şartlara göre durum değiştiren su buharı vardır. Ruh da sandığınız gibi müstakil (yani bireysel) değildir. Duruma göre şekilden şekile giren bir özdür.”
Belki de bu ele avuca sığmazlık sayesinde dünyanın değişik yerlerinde birbirinden farklı ruh ve reenkarnasyon anlayışları var (ya da yok!)
Özetle, bazı merkezler, bazı gurucuklar kulaktan dolma bilgi kırıntılarını sizin kabul etmenizi isterler. Oysa konuyu kendileri de kavramış değildirler. Ancak bu sayede, kültürün dışlandığı ortamda zavallı bir statü edinmiş olurlar. Belki de “Alan razı satan razı, sana ne?” diyeceksiniz. Ben genç dimağların erken yaşta esir edilmelerine dayanamıyorum. Nice gerçeklere uyanacak, nice yeniliklere vesile olacak bu insanların beyinleri esir alınıyor. Oysa gerçek bir ruhsallık keşfedilmeyi bekliyor. Hem de her talibine, her isteyenine verilmek üzere.
(Bu yazı ilginizi çektiyse “New Age Sektörünün Kökenleri” makalemiz de ilginizi çekecektir.)
S.K. 2020, Silivri
Not: Bu yazı da, okurun kafasına bir doktrin sokmak istemedim. Ruhla ilgili yazdıklarım sadece eldeki malzemeyle oynanmış bir mantık oyunudur. Eğer ruh varsa… diyerek ve gözlemlerle birleştirerek.