Aldığımız kiloları, ağır işiten kulaklarımızı, unutkanlığımızı, asabi hallerimizi hatırlatanlara kızıyoruz. Mükemmeliz ya hani. Ama bunlara kızar ve kulak tıkarsak dostlar nasıl acı söyleyecekler? Birbirimize sesimizi yükseltip kabalığı normalleştirirken, “Bence senin profesyonel desteğe ihtiyacın var” diyene “Esas sensin deli!” ile saydırıyoruz. Bununla birlikte aynı dostumuz farz-ı mahal “Bence sen namaza başla” dese “Esas sensin günahkar” falan demiyoruz. Çifte standart 😉
Arkadaşlar birbirlerine yardım edemezler. Kıyamazlar birbirlerine çünkü. Arkadaşlık ve içki sofraları çoğu zaman sorunları unutmaya, derinlere gömmeye yarar. Bu nedenle çocuklarımızı kolaylıkla psikologa götürürken asla aynı rehberliği kendimize yakıştırmıyor “Ben deli değilim” diyoruz. Çifte standart ;-(
50 yaşına gelmiş insanlar sorunlar karşısında kendini uyuşturuyor, yok sayıyor, gerçekle yüzleştirildiğinde şiddete yöneliyorsa ya da çocuk gibi ağlıyorsa, onun kişiliği çocuk kalmıştır. Bu insanla ortak hayat kuramazsınız. Arkadaşlık da bir yere kadar mümkündür.
Doğu’nun her türlü lafına değer verirken, Batı’nın sadece telefonunu, deterjanını kullanmak bir çifte standart.
Bir bakın hangi ülkelerde huzur var. Hangi toplumlar akla karşı yaşıyor ve delirmiş haldeler. Hijyen nerede?
Kendinizle yüzleşemiyor, yaşam öykünüzü anlamıyorsanız bırakın birileri size yardım etsin. Kızgın adamlardan olmayın. Yoksa çocuklar sizi geçer, ağaçlar büyür, siz güdük kalırsınız. Doğru söyleyen dostlardan kaçmaya, aynaları örtmeye ya da kırmaya son verin.
Rehberliği yabana atmayın. İlle de bir uzmana gitmek gerekmez. “İçe bakma” çalışmasını bununla ilgili kitapları okuyarak da başlatabilirsiniz. Hapishaneden sadece bir adımla çıkılır.
İzin verin Batı’nın “deterjanı” ruhunuzu da yıkasın. Tercihinizi “kızmak” yönünde kullanmak yerine öncelikle karşınızdakini dinlemeye çalışın. Bunu da dağarcığımıza eklersek sırtımız yere gelmez 😉
Büyürüz 😉