Fizikçiler gerçekliği bulabilir mi?

pomme_DAP_AquarellGerçeklik yerine bilgiyi işlemek”

Bir ressam resmettiği nesne için “Kırmızı bir elma” dediğinde bununla gerçekte neyi ifade etmektedir? Bilimadamı evreni gözlemlerden ressamdan daha başka bir konumda mıdır? Fizikçiler artık bu iki meslek alanının birbirinden pek de farkı kalmadığını kabul ediyor.

Gerçeği anlamak

Dünyayı oluşturan maddenin yapısı nedir ve bizi çevreleyen uzayın mimarisi nasıldır? Temel fiziğin keşfetmeye çalıştığı alanların başlıcaları. Oysa 20. yüzyılda ortaya atılmış teorik yanıtlar son derece çelişik bir gerçekliğe işaret ediyorlar. Beden boyutundaki uzay ile atom ölçeğindeki dünya ayrı kurallara tabiler. Bu kuralları belirlemek için ihtiyacımız olan şey ise gözlemdir. Durum tam da bu noktada karmaşıklaşıyor.

Aslında kendini tanımlayan gözlemci

Kırmızı bir elma” sözünü nasıl anlamalıyız? Elma açısından bakarsak, biri bizi gözlemlemekte ve kırmızı dalgaboyunda ışıma yaydığımızı belirtmektedir. Elma kabuğu “kırmızı”ya denk düşen ışık dışında diğer bütün görünür ışınları emmekte (absorbe etmekte), kırmızı ışığı ise tabiri uygunsa “reddetmektedir”. Bakan göz ya da fotoğraf makinası bu reddedilen ışığı algılamaktadır. Sonuçta ise cisimleri, yüzeylerince emilemeyen ışık ile tanımlarız. Kırmızı elma, aslında kırmızı hariç herşeydir. Durum bir algı meselesine dayanır.

Aynı “Kırmızı Elma”ya, algılayanın açısından bakarsak durum daha da karmaşıklaşacaktır. Gözlemci “kırmızı” derken elmadan çok kendi algı kapasitesini tanımlamaktadır, pek de farkında olmadan. Gerçek mesaj, gözün ya da algı düzeneğinin bu dalgaboyuna hassas oluşudur. Klâsik tiyatrodaki, mekân, zaman, olay tutarlılığı prensibini andırır şekilde, “gözlem şartları yerli yerindedir” anlamında bir ortak uzay paylaşımı da dile getirilmektedir.

Ancak, algı düzeneği hangi dalgaboyunu algılarsa algılasın, bunun “renk” olarak nitelenmesi, insanda beyin, mekanik düzeneklerde de başka bilişsel süreçlerle oluşmaktadır. Bir çiçeğe bakan insanın ya da arının gözleri ve bu bilgiyi değerlendiren sinir sistemleri çok farklı şekilde çalışmakta, farklı sonuçlara varmaktadır. Gözlemci kendi algı ve bilgi işleme (kavrayış) özelliklerine hapsolmuş durumdadır.

Oysa Modern Fizik bugüne dek bize dalgaboylarının ve diğer titreşimsel ölçülerin evrensel veriler sağladığını söylemekteydi. Son yıllarda, sonsuz küçüğe inilerek yeni atomaltı parçacık ve bilgilere ulaşılınca durup bir değerlendirme yapmak gerekti. Bu bilgilerle şimdiden varolan kuramları sorgulayıcı bir çalışma yapabilir miyiz? Evet, bugün bu mümkün görünmekte.

SimulationHiggsCMS--469x239Fiziğin Gerçeklik Projesi sarsılıyor

İ.Ö. 400 yıllarında yaşamış olan Democtrite atomdan ilk bahseden kişi olarak bilinir. Şu sözü binlerce yıl sürecek bir bilimsel araştırma programını başlatmıştır : “Gerçek, maddenin derinliklerinde, hatta onu oluşturan parçacıklarda aranmalıdır”. Bu direktife uyan araştırmalar 20. yüzyılda Bohr, Einstein, Schrödinger, Planck gibi bilimadamlarınca zirvesine vardırılmıştır. 2012 yılında Higgs Bozonu’nun keşfiyle parçacık dünyasının keşfi doyum noktasına ulaşmıştır. Ancak bütün bu keşifler evrenin işleyişini değil gözlemcinin özel durumunu ve içinde bulunduğu şartları tarif etmeye yetmektedir.

Bu durumda kuantum fizikçileri gözlemlerini, elde ettikleri kuantsal bilgi yığınını, 1940lardan itibaren bilgisayarların çalışmasını tanımlayan “1-0” (bit) sistemiyle değerlendirmeye ve anlamlandırmaya çalışmaktadırlar. Gerçekten de bu araştırmacılar, kuantum fiziğiyle uğraşırken “bilgi” bazında düşünmenin son derece etkili sonuçlar verdiğini gördüler. Böylelikle realist (gerçekçi) model temelinde sarsılmış oldu. Bir benzetme yaparsak, televizyonda seyrettiğimiz belgesel doğanın kendisini değil, onun temsilini oluşturan noktacıklardan (pikseller) oluşmaktadır.

Çağlar öncesinin Demokrit’i bugünün gözlem olanaklarından yoksundu. Ancak daha çok sezgi ve kavrayış ile yani düşünce gücü ile doğayı keşfetmeye koyulmuştu. Aradan geçe zamanda bilginin patlama yapması, sezgi ile ilerlemeyi ikibin yıl geciktirdi. Bugün fiziğin bilgiye yönelmesiyle çağdaşlarımızı yeniden felsefe yapma ve düşünceyle evreni kavrama noktasına getirdiğini söyleyebiliriz. Bu açıdan insanlık yeni bir kırılma noktasında bulunmaktadır. Ortalığa saçılmış, bilgi ve bilgiyi işleme şekilleri yeniden bir araya gelebilecek. Kısacası yeni bir çağın başlangıç noktasındayız.

physics-problems

Salt fiziksel gözlem mümkün mü?

Keskin bir dönemece gelen fizikçiler şu itirafta bulunuyorlar: “Bütün bu güzel teoriler dünyanın gerçekliğini tanımlamıyor. Bize verdikleri yegâne mesaj ise, zihnimizin, maddenin sırlarını aralamaktaki yordamının ne olduğudur.”

Fizik bundan böyle objektif (nesnel) değil, sübjektif (öznel) bir alan haline gelmektedir ve buna göre evrenin gerçekliği de asla ortaya çıkarılamaz.

Peki öyleyse biz neyi gözlemliyoruz, gözlemimizden ne elde ediyoruz?

Gözlemimiz bize gerçekliğin kendisini asla yansıtmıyor. Tek elimize geçen ise “Bilgi”.

Yorum bırakın

error: Content is protected !!