Tohumun en çok neye ihtiyacı var?

cocuk02Bu seslendirilmiş bir yazıdır. Dinlemek için tıklayınız > Konu gerçekten her bireyi yakından hatta hayatının içinden ilgilendiriyor. Hangimiz eğitimci ya da eğitilen olarak bazı durumlar karşısında bunalmadık ki? Hem memnun olsak da olmasak da bugünkü kimliğimiz birşeylerin sonucu. Bilmek iyidir. Seitai adlı sağaltım okulunun kurucusu Noguchi bir kitabında özetle şunu anlatıyor:

“Küçük bir çocuk vardı. Resim yapmayı çok seviyordu. Eline boş bir kağıt geçtiğinde mutluluğuna diyecek yoktu. Sürekli çizer, boyardı. Bir gün evlerine bir misafir geldi. Bizimkinin çizdiklerine baktı ve “Ne güzel çizmişsin aferin sana!” deyiverdi. Oysa o güne dek kendi köşesinde çizerdi ve kimse karışmazdı. Bu onun en sevdiği oyundu. O günden sonra çizdiği her resmi yetişkinlere göstermeye ve “Bu nasıl?”, “Beğendin mi?” gibi sorular sormaya basladı. Beğenilmeyen resimleri kaldırıp atıyor ve bir daha aynı tür şeyler çizmiyordu. “Övgü”yü keşfetmişti. Artık bunun için çiziyordu. Ancak bu övgü yersiz ve zamansız girmişti onun hayatına. Sonunda resimleri tekdüze hale geldiler ve çocuk resim yapmaktan sıkıldı.”

Böyle bir çocuğun nasıl bir yetişkin olacağı, insanlarla kuracağı ilişkilerin türü artık bellidir.

Diyebiliriz ki eğitim olgusu, değerlendirme, yargılama, eleştiri vs. gibi kurumlarıyla, bir tür müdahale haline geldiği zaman eğitimin içeriği ikinci plana itilebilir. Eğitimci bu kadar ön planda olmamalıdır. Suyun dilediğimiz şekilde akmasını sağlamanın tek yolu oraya buraya setler çekmek ve barajlar kurmak değildir. İnsan varlığı kendiliğinden gelişme yetileriyle donanmıştır. Bizler “eğitim”i ne yazık ki “kalıba sokma” işine dönüştürüyoruz. Bunu da iyi niyetli endişelerimizle yapıyoruz. Bir çözüm biraz daha az endişelenmek olabilir.

Bir tohum, bir ot ya da bir ağaç büyüyebilmek için neye ihtiyaç duyar?

Suya, güneşe, toprağa…

seedHayır. Öyle bir şey daha vardır ki, saydıklarımızın hepsi bir arada bulunsa bile tohum bir gıdım gelişmez. Bu da içinde gelişebileceği “Boşluk”tur. İstediğiniz kadar su, güneş, toprak verin ona, Boşluk olmazsa gelişmez, kendi hacmine hapsolur, cüce kalır ve kararıp yok olur.

Bu boşluk, korkulması gereken bir hiçlik ya da vakum değildir. Bu boşluk zamanla mutlaka ortaya çıkacak potansiyellerle doludur. Buna “gelecek” diyoruz. Bakmayı, görmeyi, sabretmeyi, beklemeyi bilmeyenler boşluğu eğitim adını verdikleri zorlamalarla doldurur ve sevgili tohumlarını müdahalelerle cüce bırakır, özünü, geleceğini karartırlar. Ellerinden kurtulan birkaç ruha da “deha” derler.

Allah’tan Doğa insanların yaptığı gibi davranmıyor çocuklarına.

Biz öğrettigimiz içindir ki çocuklar öğrenmiyorlar. Öğrenmeyi ögrenmiyorlar çünkü… Çocuğu yürüme okuluna gönderdiğimizi ve ders aracı olarak koltuk değneği verdiğimizi düşünebilir misiniz? Sonunda çocuk sakat kalırdı herhalde…

Bu noktada konuyu “Boşluk”la bağlamalıyız.

Bir bitki için boşluk başının üzerindeki gökyüzüdür. Nitekim ağaç gibi daha çok boyutlu bir varlık dallarını küresel bir alana salar. Ancak bu alanı doldurmaz, orada kuşlara da yer vardır ve her ağaç farklıdır. İnsan ise kökü sabit olmayan yani daha da çok boyutlu bir varlıktır. Bu durumda çeşitli varlıkların gelişim için ihtiyacı olacak boşluklar da farklı farklıdır. Bizimkine “Hayat” diyoruz.

Ancak bu boşluğun neyle dolacağı tohumun içinde yazılıdır. Kimsenin endişelenmesine gerek yok. Endişe en büyük hatadır. Ana babalar çocuklarının geleceğinden endişe duyarak bu boşluğa, daha doğrusu hayata erkenden “beton döküp” dolduruyorlar. Bu beton tohumun içinde yazılı potansiyellerle uyumsuz bir gelecek planıdır.

Tohumda gizli olan bu geleceğe Hintliler “Dharma” derler. Kısacası “Potansiyel Kader”. Türkçesi “bir insanın olabileceği ya da yapabileceği en iyi şey”. Bizler endişelerimizle bunun ortaya çıkmaması yönünde çaba gösteriyoruz. Elimizdeki yumurta düşmesin diye onu fazla güçlü kavrayıp kırıyor, okşadığımız kuş uçmasın diye onu boğuyoruz. Sonunda hep üzülüyoruz. Tao ve Zen’deki “yapmamak”, “müdahale etmemek” de aslında “zorlama yapmamak” anlamındadır. Kendi ırklarının bin yılını garanti altına almak isteyen naziler (ve tohumları!) Sibirya’da donarak öldüler. Pek çok nesil bu heves yüzünden yok oldu. Bu çok trajikomik.

red-leaves-tree_tn2Bunlar Batılılara “Doğu Felsefesi” gibi görünse de tamamiyle uygulamalı ve hayattan şeylerdir. Her velette “bir şey” olma potansiyeli vardır; çünkü o muhteşem bir şeyin damıtılmış hali, tohuma sığdırılmış bir çınardır. Hepimiz öyleyiz.

BU YAZI KOPYALANAMAZ, BASILAMAZ, ELEKTRONİK ORTAMLARDA  SİTE YÖNETİCİLERİNİN İZNİ OLMAKSIZIN YAYINLANAMAZ. AKSİ HALDE FİKİR ESERLERİ KANUNU GEREĞİNCE YASAL YOLLARA BAŞVURULACAKTIR.

Yorum bırakın

error: Content is protected !!