Çağımızda aynı televizyon kanalları gibi insanlar da “zaplanıyor”, ilişkiler “tüketiliyor”, ayrılıklar “kısa mesajlarla” öğreniliyor. Bu kolaya kaçmanın derinliklerinde ruhumuzu ne gibi tehlikeler bekliyor?
Aikido çalıştığım yıllarda işin “felsefesiyle” de ilgilenmeye çalışmıştım. Hoş, daha sonra gördüm ki, felsefesi olmayan bir şey yokmuş hayatta! Aikido’nun kurucusu Morihei Ueshiba’nın yazılarında, yıllarca hiç aklımdan çıkmayacak bir ifadeye rastlamıştım: “Aikido birleşme ve ayrılma sanatıdır”
Yıllar önce, bu cümleyi salt teknik anlamda ele almıştım ancak bir derinlik de sezmiş, daha sonra incelemek üzere aklımın bir kenarına not etmiştim. Aikido’da bir partner ile çalışırsınız ve bütün tekniklerde ortak bir çekim alanı çevresinde, birbirinize yaklaşıp uzaklaşır, döner durursunuz. Ama herşey karşısındakine elini uzatmakla başlar. En azından bu sanatı tanımayan birine yaptıklarınız böyle görünür.
Gençlik bitip de hayat tecrübeleri biriktikçe, bedenle yapılan şeylerin psikolojik ve sosyal izdüşümleri de olabileceğini anladım. Beden laboratuarında, doğa-insan ilişkilerini öğrenebiliyorduk. Hatta insan-insan ilişkilerini de. Nitekim hayat hakkındaki gözlemlerim ve yaşadıklarım, bu prensipleri “laboratuar” dışında da görüp tanımamı sağladı. Yıllar boyunca insanlarla buluştum ve insanlardan ayrıldım. Hepimiz bunu yaşamışızdır. Bir eşten, bir işten, arkadaştan, akrabadan, evcil bir hayvandan, bir evden ya da şehirden çeşitli nedenlerle ayrılmak zorunda kalmışızdır. Başınıza gelmediğini düşünebilirsiniz ama emin olun bu ayrılık gerçekleşmekte çok gecikmeyecektir.
LÜTFEN YAZIYI SADECE LİNK VEREREK PAYLAŞINIZ VE BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZACAK ALINTILAR YAPMAYINIZ !!!
İşte bu anlarda Morihei Ueshiba’nın “Musunda (birleşme) ve Hanatsu (ayrılma)” sözleri aklıma gelir. Buluşuruz ve ayrılırız, bu ikili, doğum ve ölüm gibi tartışılmaz gerçeklerdir. Ancak bunun bir “Sanat” olması, iyi idare edilmesi başlıbaşına bir meseleydi benim için…
Buluşmalar kimi zaman çoktan olmuştur ve siz bir süre sonra farkına varırsınız. Farkettiğinizde de bağlar kurulmuştur bile. İçinizdeki bir şey karşı tarafı kabullenmiştir. İlişkilerin tohumunda gelecekte ortaya çıkacak pek çok şey gizlidir. İlişkiniz yaşandıkça ve geliştikçe siz bunları keşfedersiniz. Heyecanlar, mutluluklar, çatışmalar, üzüntüler hep bu ilksel (primordial) tohumun açılımlarıdır.
Ruhsal bir cinayet işlemek
Ve bir gün gelir, ayırılık da olgunlaşmıştır, siz istemeseniz de yaşanacaktır. Bunun sorumlusu asla taraflardan sadece biri değildir. Birlikte ve adım adım varılır o noktaya. Ancak buluşmaların, birleşmelerin aksine, ayrılıklar genellikle sakarca işlenen cinayetler gibi ortaya çıkmaktadır. Anlık, hesaplaşmasız, anlamsız, öğretisiz ve ucuz… Onca anı ve hatır her nasılsa yok sayılıverir. İki hayatın bir dönemi sanki silinmiş, boşa gitmiştir. Bu işte kazanan yoktur. Bir insanı hayatınızdan bu şekilde atıvermek, ruhsal bir cinayet işlemekle eşdeğerdir. Üstelik farkında olmadan kendi ruhunuzda da birşeyleri öldürürsünüz.
Birlikte edinilmiş tecrübeler, yaşanmışlıklar bir ceset gibi derinlere gömülür. Narsisik bir psikoloji kabarır, aklınız suçlama ve gerekçeler üretiverir, kendinizi yüzde yüz haklı görürsünüz. Kızgınlığınızı haklılık sanırsınız. Hatta belli bir konu ya da alanda haklı da olabilirsiniz. Bunun verdiği güçle de o ruhsal cinayeti işleyiverir, küser ya da bir insanı “hayatınızdan” atarsınız. İyi de, bunu evde beslediğiniz kedinize, köpeğinize bile yapmazken, nasıl oluyor da bir insanı bu şekilde aniden yok sayabiliyoruz. Bu duruma düştüğünüzdeyse “Kedi kadar kıymetim olsa” diyesiniz gelir. Ürkütücü… Ruhsal cinayetler tekrarlanır ve sabıka dosyanız kabarmaya başlarsa bir tür “ruhsal seri katil”e dönüşmek işten bile değildir.
Bu tip kolaycılık, bir akıl, ruh ve en önemlisi de bir vicdan körleşmesidir. Yapanın gelişmişlik seviyesini gösterir. Buna “hamlık” da diyebiliriz. Genellikle bu bireylerde başka sorunlar da vardır. En azından sabırsız, tutarsız, ruh hali dalgalanan, kolayca birşeyler isteyen ama kolay kolay vermeyen, küsmeyi adet edinmiş, içe bakışı eksik kimseler olduklarını görürüz. Bütün geçmiş paylaşımları, mahremiyet ve alışverişi “sıfır” derecesine indirgemek özel bir psikolojik bastırma mekanizmasıdır. Bunu size yaşatan tarafın da bir bunalımdan geçmekte olduğunu, size yaşattığından daha büyük bir sıkıntı yaşadığını ama dayanabilmek için size yansıttığını unutmayın.
“Hayatım” dediğiniz şey nedir?
İçinde sadece sizin bulunduğunuz, tapusu size ait ve müstakil bir hayat sahibi olmak mümkün müdür? Yoksa “Hayatım” denilen müstakil zaman ve mekân parçası bir algı hatası mıdır? Hayatınız, hayatla ilgili algılarınızdan sadece sizin seçip kabul ettiklerinizdir. Gerçekte hayatınızın tam olarak ne olduğunu asla bilemezsiniz. Kimseyi de hiç bir yere atamazsınız, sadece algı sahanızın dışında bırakırsınız. O kişi sizden gelişmiş biri ise bu durum ondan çok sizi negatif yönde etkileyecektir. Diğer insanların size ne getirip ne götürdüklerini de içe bakışınızı ve empatinizi geliştirmeksizin bilemezsiniz. Bundan yola çıkarak, başkalarını yargılamanın ne denli “olanak dışı” olduğu sonucuna varırız. Bir insanı hayatımızdan atarken kendimizi de hayatın dışına atar, bazı “gelişim” fırsatlarımızı da kaçırmış oluruz.
Son ama garantili bir gelişim fırsatı
Artık iletişim kuramadığınız, tabir yerindeyse “kedi köpek” gibi olup anlaşamadığınız insanlarla yolları ayırma tarzınız sizi siz yapacak, seviyenizi gösterecek şeylerden biridir. Bir ayrılık bile o kişinin size sunduğu son gelişim fırsatıdır. İki taraflı olmasa da, siz bu gelişim fırsatını kaçırmayın. Elinizi uzatın ve şunları söyleyecek kadar güçlü olmaya çalışın: “Sana teşekkür ederim. Birlikte bir yol katettik. Güzel anlarımız oldu, birlikte öğrendik. Ama artık ayrılık zamanı geldi. Kendimize layık bir şekilde ve güzel ayrılalım. Yollarımız açık olsun.”
Öteki beceremese de, siz bunu başarabilmiş, düne göre ilerlemiş bir kişi olacak ve ömür boyunca bunun iç rahatlığını, gururunu hissedeceksiniz. Konuşma fırsatınız olmasa da, küçük bir mesajı kendi gelişiminiz için kullanabilirsiniz. Kim bilir? Belki karşınızdaki kişi de bundan bir ders çıkaracak, siz de ona son bir “ilham” vermiş olacaksınız. Onu özgür bırakarak, kaderine, kendi hayatına yönlendirerek yapın bunu. İnsana böylesi layıktır. Hangi tarafta olursanız olun siz de buna layıksınız.
En önemlisi de, bu sayede daha gelişmiş bir ruh olacak ve gelecekte daha gelişmiş insanlarla karşılaşacaksınız !
Suavi Kendiroğlu – Nisan 2014