Gücü yeten canının istediklerine ulaşmaya çalışır, mümkün olan şeyleri kendine hak görür. Bu çocuksu bir davranıştır ve ruh olgunluğundan uzaktır. Bu “kendine hak görme” tavrı, edebi, dini ya da bilimsel bir jargonla, süslü kelimelerle sunulsa da, aslında bedensel doyumsuzlukların dışavurumudur. Örneğin klâsik bir görüşe göre: Gücü olan erkek her beğendiğini gücü çerçevesinde “almak” ister. Kendisine “Harem” kurar. Bunu kafasının içinde de olsa yapar. Geçmişte kalmış bir kavram ya da kurum olan Harem elbette ahlaklı bir ortam olmak zorundadır ancak kadınların haklarının verildiğini söylemek güç. Erkeğin “güç” dediği de aslında para ve beden gücü. Ancak bugün, o paranın borç, beden gücünün de Viagra olma ihtimali yüksek. “Hiç olmazsa Sevgi gerçek olsaydı” dedirten bir manzara. Rahman’ın, Rahman erkeğin de sahtesi vardır yani!
“Rahman olan” dediğimizde bu sadece kadını ya da erkeği tanımlamaz. İnsanı tanımlar. Sakın ola, hiç bir erkek, erkekliğini Rahmanlık elbisesi içine sokmaya kalkmasın. Rahman oluş sadece kadın-erkek ile ilgili değildir çünkü. Rahman oluş sevgi ve adalet yağmurunun bulutu olmaktır. Erkek olarak sen bu bulut gibi isen sadece kadınların rahimlerini değil, onlardaki tüm potansiyeli de sulamak, ruhlarında saklı küçük kızları da korumak ve büyütmek, Rahman olmalarına yardım etmek zorundasın. Bizler sadece hayvan değiliz. Yeryüzü sahnesinde bizlere verilen şansı, yağmura değil de kuraklığa neden olarak heba etmemiz mümkündür. Ancak hiçbirimiz bu başarısızlığı bile bile yaşayamaz ve yaşatamayız.
Dünya bahçesinde, Nefs’in eli beğendiği çiçeğe doğru yönelir. Koklamak için onu koparmak ister. Ne yazık ki dünyevi aşk budur. Kopardığında ve kokladığında sahiplendiğini sanır oysa bir anlık körlük içinde onu öldürmüştür. Anlık bir algıdan yola çıkıp kendi sinir sistemine haz maddeleri salgılatmıştır. Ders almadığı sürece bunu tekrarlayacaktır. Tecavüz vakaları dahi bundan ibarettir. Herkes eylemini güzel sanarak işe başlar. En baştaki niyet asla kötü değildir. Gerçek ve kötü kader adım adım şekillenir. Rahman el ise aynı cazibeyi ve kıpırdanmayı hisseder ama çiçeği koparmaz. Çiçek her ne kadar suya, sevgiye, Aşk’a aç olsa da, bu susuzluk hali içinde kendini kaybetmiştir. Onun kıvranmasına, koklanmayı arzulamasına bakmayın. Hayatı tehlikededir oysa. Başına geleceği, sevilmenin bedelinin kopartılmak olacağını bilmez o. Yaklaşan eli kendi gibi bilir. Oysa o el bencildir. İş burada Rahman olana düşer: “Görüyorum halini, Aşk’a susamışlığını. Ama hayır seni kopartmayacağım. Senin hayrın bunda değil. Kendini feda etme. Birinin seni koklaması senin ölümün olmasın. Çünkü o el seni gerçek vatanından koparacak. Kim bilir kokladıktan sonra seni nereye atacak? O sana aşık değil, o kendi hazlarına bağımlı.”
Rahman erkek, kadınları sadece potansiyel eşleri olarak görmez. Onların herbirini gerektiğinde kızları, kız kardeşleri ve hatta ruhsal analar olarak da algılar. Onlara muhtaç olduğunu, onlardan hayırlı şeyler alabileceğini bilir, ama onların ihtiyaçlarını da görür. Eşinin içindeki kız çocuğunu dahi idrak eder, onun sorumluluğunu hisseder, bu sorumluluğu taşır ve ondaki ruhu büyütmek için çalışır. Böylelikle onun her halini apaçık görür, dilini çözer, diyaloğa girmeyi başarır.
Kadın-erkek ilişkilerinin çoğunda taraflar kendi ihtiyaçlarının dahi farkında olmaksınızın hareket ederler. Kurmak üzere oldukları ilişki, arzuya ve sahiplenmeye, kendilerindeki eksiği öteki ile kapatmaya dayanır. Anlaşamazlar. Kopartılmış çiçekler gibi, başdöndürücü koku uçup gittiğinde arzu kalmaz, vatansız ve sevgi suyundan mahrum, solarlar. İlişki biter. Bazen ömür de bitmiştir. Nice öğrenmeler, gerçek ve kalıcı hazlar heba olmuştur. En kötüsü de, koşulsuz sevgi öğrenilememiş, Rahman olunamamış, yeryüzündeki insanlara, insan eliyle ulaşan Rahmet eksilmiştir. Geriye Sadaka kalmıştır. Muhtaç olmadığımız halde sadakaya tenezzül edersek, bunun anlamı şudur: En değerli hazineni, kendini bulamamışsın demektir.
Erkek ol ya da Kadın ol, ama sevginden emin olana kadar taviz verme, sabret. Sevginden emin olduktan sonra vicdanın da temizlenir. Başka türlü yaptıkların ancak tesadüfen doğru olur. Rahman isen iyi olur ve iyilik yapabilirsin. Hem kul hem Yaradan (ya da inancınıza göre buna Evren deyin) senden razı olur. Sen de kendinden “geçtin” ve O’nun veren eli oldun demektir. İşte o el, nefsi yener ve çiçekleri koparmaya, aşka aç insanları hayırlı kaderlerinden ve gerçek sevgilerden uzaklaştırmaya varmaz.
Rahman olan, çiçekleri de uyarır. Kıskanmış gibi görünse de aslında doğru yolu bildiği için hiddetlenmiştir sadece. Bir çiçek kopartılmayı istememeli. Onun dilini ve edimlerini ancak anlayan anlar. Çiçek koparmayı alışkalık haline getirmiş “bedensel ya da ruhsal tecavüzcülerin” ve sahtekarların, sahte erkeklerin de baş düşmanıdır o.
Çiçek koparırken kendinizden neler kopardığınızı da düşünün… Her kopardığınız çiçekle birlikte emanete hıyanet edersiniz, sizin de ruhunuz ölür.
Gerçek Rahmaniyet, Gerçek güç ya da (erkekseniz) “Gerçek erkeklik”, çiçeği koparmak yerine bulut olup yağmaktır. Gerektiğinde varlıkları özgür ve kendi doğru kaderini yaşamaya bırakmaktır. Karşınızdakini anlamak, ihtiyaçlarını vermek, ona zerre kadar zarar vermemektir. Sevmek böyle olur. Sevmek hayat vermek, yaşatmakla ispatlanır. Küçültmek, kurutmak ya da hapsetmekle değil. Sevgi kılığına girmiş Arzu ise belli bir vadede ölümcüldür.
Toprakta ekili bırakın çiçekleri, ya da saksıda, pencere kenarında. Ancak o zaman ömür boyu çiçek kokusu içinde yaşarsınız. Kimisi için zor, kimisi için çok kolay… Bu sözümüz hem kadına, hem erkeğe, kısaca tüm insanlara…
Suavi Kendiroğlu 2014