Berat Kandili ve Geçmişi Yeniden Yazmak

Suavi Kendiroğlu (12 Haziran 2014)

Hep “Gelecek Yaratmak”la ilgili konuşuruz. Oysa geçmişi değiştirmeden bunu başaramayız…

berat03Kandilleri “usül yerini bulsun” diye kutlama, tebrik etme adetim yoktur. Ancak bir süredir, yaşamda karşıma çıkan durumlar ışığında, bu özenle seçilmiş günlerin anlamları kendilerini açmaya başladı. Bu “dış” bilgilerin hayatımda bire bir karşılıkları olduğunu öğrendim. Bunu paylaşmak istedim. Bugünün Berat Kandili olması da denk düştü. Aslında “kandil” adı altında toplanan olaylar birbirlerinden bağımsızdır. 2. Selim, Musevi tebanın dini bayramlarında kandil yakma geleneğinden çok hoşlanır ve bunu benimser. Bu kabulden önce İslam dünyasında “kandil” diye bir şey yoktu.

berat05Berat… Bağışlanmak, affedilmek, günahların silinmesi… Şimdiye dek bu kavramlar, “yukarıyla” bir anlaşma, bir alışveriş gibi ele alındırlar. İş anlamından koptu, şekil öne çıktı, “tüccar” zihniyet ruhsal tekamüle baskın çıktı. Oysa, Yukarısı hiç bir şeye mecbur değildir ! Bizim hizmetçimiz, uşağımız yok orada. Ruhsal gelişimde, araba sollamak, sıra kapmak, hazıra konmak da yok. Peki, öyleyse nedir durum? Davete icabet edip, aklımızla bir iki adım yol almaya çalışalım. Gönlümüzü de kulak misafiri edelim. Meramımı anlatmak için aşağıdaki ansiklopedik açıklamaya ihtiyacım olacak :

“Berat (Berâet), Arapça’da temize çıkma anlamına gelir. İslam inancına göre bu gecenin bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle Mübarek Gece; günahların affı ve kulların temize çıkarılması sebebiyle de Berat Gecesi ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de Rahmet Gecesi gibi adlar da verilmiştir.”

“Müslümanlar bu geceyi ibadet ve taatle geçirmenin pek çok sevabı ve feyzi olduğuna inanır. Bu konuda İslam peygamberi Hz. Muhammed‘in bir hadisi vardır:

“Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (kandilden sonraki gün) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah-u Teâlâ o andan fecir oluncaya kadar: ‘Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu, ona kurtuluş vereyim’ buyurur.” (İbn Mâce)

“Yukarısı” daha biz akıl edemeden, bu af işine peşinen gönüllü. Davet ve teklif getiriyor. En azından üzerinde düşünmek “nezaket” icabıdır diyelim 😉

berat01Af, özür, günah, hatta sevap… hep geçmişle ilgili kavramlar. Olup bitmiş, bir “deftere” yazılmış olaylar. Bunların ödül ya da ceza cinsinden değerlendirilmesi, işin aslı, zannedildiği gibi değildir. Evrendeki ya da yaratılıştaki denge ve adalet gereği, bizler yoktan enerji varedemeyeceğimiz gibi bir haksızlık da ruhsal boyutta üzeri çizilerek affedilmez. Fizik kurallar, ruhsal kuralların izdüşümü, metaforudur. Birini affetmek, bir yandan onun yarattığı dengesizliği de telafi etmeyi gerektirir. Yani sizi affeden merci, bir düzenlemeye gitmek durumundadır. Sistemde birlik ve bütünlük, tutarlılık, haklar ve enerji dengesi hep birliktedir. Aklımız, inanç dünyamız, bize sunulan “af” kavramı üzerine geliştirdiğimiz düşüncelerle ve zanlarla dolu. Yukarıdaki hadiste esasen bizim yapmamız gereken çalışma tarif ediliyor. Gelin bu çalışmayı anlamaya gayret edelim.

Af dilemek, hatasının farkında olacak kadar gelişmiş olmayı gerektirir. Bu farkındalığa sahip olmayan kişi gerçek anlamda, yani hatalarını sayıp dökebilecek bir farkındalıkla af dileyemez. Bunları farkedip negatif birikiminin bilincine varmaya başladığı, sayıp dökebildiği anda “Yukarısı” sözünü tutar, af mekanizmasını çalıştırmaya başlar. Çünkü esas istenen şuur seviyemizin artmasıyla tekamül etmemizdir. Şuur artışı da, bedenin hareketleri, eylemleri gibi ruhun eylemidir. Denge ya da Adalet, sayısal cinsten hakların dağıtılmasına değil, şuur sahibi varlıkların bilgilerini, farkındalıklarını arttırmalarına dayalıdır.

bouderBir anlaşmazlık sonucunda iki tarafın yaralandığını, haksızlık, adaletsizlik ya da kırgınlık hissi beslediklerini düşünelim. Kendi geçmişlerine baktıklarında “yanlış” olarak niteledikleri şeyler bulacaklardır. Bunlar duygusal ya da bedensel izler bırakmış da olabilirler. Bir ağaç düşünün. Yerden göğe kadar uzanan bedeni, onun yaşadığı olayları takvime uygun bir şekilde gözler önüne serer. İnsan daha özgür ve karmaşık bir varlıktır. Gelişmiş ruhsallığı ile yaşamındaki çoğu olayı zihin boyutunda yaşar. Onun travmaları gözle görülmez. Çoğumuzun anlaşılmaz ya da hırçın davranışlarının temelinde bu iç dünyanın (ruhsal geçmiş) müdahalesi vardır.

Hayat bize olaylar ya da insanlar üzerinden yeni şeyler öğrettiğinde, biz bunların mırıltılarına hassas isek ve görmeyi arzulamışsak (yukarıdaki hadisi hatırlayın), geçmiş olayları yeniden okuyup, yorumlayabilir, anlayabiliriz. O travma anları zaten bilgi ve görüş eksikliğimizden ortaya çıkmıştır. Hamlık diyebileceğimiz eylemler oluşmuştur. Bu olaylar birikimi, bizim şu anki ruhsal gövdemizin içinde olduklarından, bu farkındalıkla aslında bizzat “kendimizi” anlamakta ve anında dönüştürmekteyizdir. Yukarısının daveti bu çalışmayı yapmamız içindir. Bunu yapabilecek mekanizmayı da kendi içimize gömülü buluruz. Yani idrak, içimizdeki Yüksek Af Mekanizmasını çalıştırır. Bunu yapabilen de affedilir. Bizim çalışmamızla genel mekanizmanınki çakışıktır.

berat06Bunu kendi başımıza, eğer talihli isek başkalarıyla birlikte yaşayabiliriz. Küskünlerin, karşılıklı çıkarlar gereği geçici bir ateşkesle değil, idrakle barışması, kinin bitmesi, onların daha gelişmiş varlıklar haline gelmelerinin çalışmasıdır. Bunu başarabilenlerin geçmiş kayıtları (ruhsal bedenleri !) yeniden yazılır, değişirler. Nitekim, ruhsal boyutta fiziksel zaman yoktur. Tabiri caizse “orada” gelecek geçmişi etkiler. Bir kaç tecrübeden sonra bu tip varlıklar, bu yeni mekanizmayı yalnız başlarına değil, birlikte kullanır ve başkalarını da aynını yapmaya “davet” ederler.

Affın, geçmişle ilgili olmadığını, bugünü bağladığını, ruhumuzdaki “zamandan bağımsız kayıtlarla” ilgili olduğunu, bize açılan umut kapısının büyüklüğünü idrak için bir örnek daha verelim:

“Ayrıca Berat gecesi, Kur’an-ı Kerim’in Levh-i Mahfûz‘dan Dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna “inzâl” denir. Kadir Gecesi’nde ise Peygamber’e ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da “tenzîl” denir.”

Bakınız : Bakara suresinden sonra 14 yıl yeni ayet inmedi. Müslümanlar ellerindeki kitaba “Kuran” dediler, eksiklik bilmediler. Oysa başka bir ayette “Biz size Kuran’ı indirdik” denilmişti. Haydi bakalım! Yukarısı “-dili geçmiş” konuşuyor, aşağısı yıllar boyu kitabın inmesine tanıklık ediyor. Yukarısı geçmişi, bugünü ve yarını engin ve yekpare şekilde görür. Burada olacaklar orada olup bitmiştir. Biz bunu keşfetmek, öğrenmek için yaşam deneyimlerinden geçmekteyiz.

berat07“Af dilemek” bir gelişmişlik ve mertebe meselesidir. Hiç özür dilemeyenin vay haline ! Durduğu yerde durur. Kendi içine bakmaz. Kendini tanımaz. Yukarının davetini duymaz. Ama içsel basıncı, negatif birikimi arttıkça artar. Çoğunlukla da deşarj olmak zorundadır ve daha çok hatalı hareket ve kırıcı sözle negatif birikimini artırır. Bilinçaltı rüyalarıyla deşarj olur ya da hipertansiyon vb gibi nedeni tespit edilmeyen psikosomatik bedensel rahatsızlıklar gösterir. Bünyesi bu baskıdan kurtulmaya çalışmaktadır. Kimi zaman karşısındakinden özür istemek ya da affa kalkışmak onun narsisizmine hizmet edeceği gibi, kibrini beslemek için de özür dileyebilir ! Görüyoruz ki, idraksiz her eylem (iyi gibi görünse de) şekilde kaldıkça, ruhumuza “bir adım” yol aldırmaz. Dine şeklen yaklaşanların da halini hepimiz üzülerek görüyoruz.

Özetle : Ruhsal açıdan Geçmiş, “geçmiş” değildir. Bugündür, “Ben”dir, şimdi ki halimizdir ve bunun farkına vardığımızda onu yeniden yazarız. Küskünlük ve düşmanlık, idrakli bir içe bakışla yerini yeniden huzura, sevgiye bırakır. Direnin direnebilirseniz. Bilin ki, evren dengeye doğru evrilir, yaratılış da Hakka doğru. Bunu bilmeyen, ruhsal yolculuğunu acı çeke çeke, bilen de huzurla ve koşar adımlarla yaşar. Her idrakle arınır, yaşadıkça da eksik ve cahil oluşu nedeniyle hatalar yapar, negatif kayıtlar oluşturur, yeniden kirlenir ama artık tertemiz olmak için ne yapması gerektiğini öğrenmiştir. Negatif kayıtların pedagojik işlevini bilir.

Bu çalışmayı yapanlar Yukarının her türlü yardımına layıktırlar. Kırgınsanız da bu durumu fırsata dönüştürün ve kendi köşenizde idrake çalışın. Er ya da geç bunun yankıları diğerlerine de ulaşacaktır.

Berat Kandiliniz mübarek olsun ! Her gününüz idrakle dolsun !

Yorum bırakın

error: Content is protected !!