“Herkes çocuk yapmayı bilir. Ancak kimse Baba yapmayı bilmez.” Stromae (Belçikalı şarkıcı ve bestekâr)
Baba.
Dünyaya gelmiş her insanın sahip olduğu iki şeyden biri. Önce anne, sonra da baba.
“Biyolojik Baba” tanımıyla hep karşılaşmışızdır da, “Başka baba var mı?” diye sormayız. Bakalım varmıymış… Biraz araştırınca o klasik “güçlü ve koruyan” varlıktan da öte bir Baba boyutu çıktı karşımıza.
Çocuk önce anneyle karşılaşır. Ancak yüzyüze olduğu annenin bir “öteki” olduğunu bilmez. Çocuk, benliği gelişmemişken kendi içsel dünyasında anneyle kaynaşmıştır. Benlik gelişimi henüz başladığı için annenin yüzünü “öteki” olarak düşünmez. Bu durumda çocuğun “BEN”liği de devreye girip gelişemez. Bu “tek varlıkta buluşmuş iki unsur”dan biri olan çocuğun, dış dünyayla, ötekiyle kurduğu ilk ilişki baba üzerinden olur. BİR zannedilen İKİyi ÜÇ yaparak tamamına erdiren babadır. Nitekim anne-çocuk kaynaşmışlığı annenin ruhsallığında da vardır. Çoğu anne için çocukları kaç yaşında olurlarsa olsunlar “içindedirler”. Kolay mı? Cenin onun içinde büyümüş ve çocuk da içinden çıkmıştır. Psikolojik olarak bir bakıma ilelebet öyle de kalacaktır. Bu ruhsal “göbek bağının” kopması, anne ya da çocuk unsurlarının başlatabileceği bir süreç değildir. Babanın anlam ve önemini burada buluyoruz. Baba, hayatta olsun olmasın, görevlerini yerine getirsin getirmesin, ruhsal olarak her zaman işlev sahibidir. Kız ya da erkek çocuğun kişilik gelişiminde de, cinsel gelişiminde de baba etkendir.
Baba, kutsal bir bağı koparan, böylece, olgunlaşmamış varlığı özgürleştiren, BİR’i İKİ, onu da ÜÇ yapan, insanı toplumla ve dünyayla buluşturan etkendir. Kısaca, erkek bir kez tohum vererek baba oluyor. Ama en önemlisi de çocuğu sanal rahimden dışarıya davet ederek yüksek ruhsal görevini yerine getiriyor. Erken çocuklukta bu roller üstlenilmiş ve her şey yolunda gitmişse, daha sonra bir karmaşa ve kız olsun, erkek olsun, çocukta buna dair “negatif hafıza kayıtları” oluşmamışsa birey denge içinde gelişiyor.
Babalığın ruhsal bir işlev olduğunu gördük. Babalık bedenle değil, varlıkla, orada oluşla, denkleme katılmakla ortaya çıkıyor. Bu fonksiyonu yerine getiren, bir insana kendi olma ve olgunlaşma yolunu açan her unsur Baba işlevi görüyor. Bir kadın da, biyolojik kimliğiyle anne, ruhsal varlığıyla baba olabiliyor. Böylece organik ilişki içinde olmadığımız başka insanlar için baba unsuru olabiliyoruz. Annelerin hakkı ödenmez. Ama o ayrı, bu ayrı. “Birbirine kaynamış iki unsur”dan oluşan anne-çocuk çiftinin hapsolduğu o ruhsal rahim zamanı gelince yarılmalı ve çocuk dışa açılmalıdır. Nasıl biyolojik cenin o çok rahat ettiği rahimde haddinden fazla kalamaz, kalırsa da kararıp ölürse, doğumdan sonra da “ruhsal rahimden” çıkmalı, kendinden doğmalıdır. O nedenle bazı ruhsal gelişmemişliklerin altında aşırı bir anne-çocuk düşkünlüğü yatmaktadır.
Anneye hak ettiği yeri vermeden, insan haklarından faydalandırmadan kutsayan toplumlarda çocuklar olgunlaştırılmaz, adamlar çocuk kalır. Bu çocuk-adamlar büyüyüp (ama olgunlaşmayıp) biyolojik baba olurlar. Bu süreklilik içinde nüfus artar ancak nesiller ruhsal bir rahim içerisinde hapis kalmışlardır. Analar kızlarını ve oğullarını duygusal oyunlarla baskılarlar, herşeylerini kontrol ederler. Kadınlar da, erkekler de bundan nasiplerini alır, boğulurlar. İşte böyle toplumların akıla karşı yaşam tarzları önümüzde duruyor. Yapılanlar olgun bireylerden beklenemeyecek denli, saçma, trajikomik ve kimi zaman da vahşice. Doğallıkla ve doğru şekilde vücut bulmuş “olgunlaştırıcı” babalık işlevi bizim toplumumuzda da bir ölçüde eksiktir.
Görünmez bir rahim içinde, kendi mikroevrenini ve buna özgü gerçekliklerini yaratmış olan bu toplumda, kadın ve erkek kavramları arasında bir fark kalmamıştır. İkisi de işlevsizleşmiştir. Kadın, Ana’dır, erkek de çocuk… Babalar da ana gibi, besleyici, koruyucu ve kontrol edicidir. Çünkü olgunlaştırıcı baba rolünü oynaması gereken erkek bireyler çocuk kalmış, anne-çocuk kaynaşmış varlığından özgürleşememişlerdir.
Şimdi yaşımız ya da cinsiyetimiz ne olursa olsun şu soruları kendimize sorabiliriz : Babamız nerede? Hayatımızın neresinde tanıdık onu? Ben bir baba mıyım?
Suavi Kendiroğlu 2014