Kuşların ve İnsanların Tavaf’ı

Galaksilerde, Bach’ın müziğinde, mimaride, kaderde ve hatta çorba kasesinde bile var Tavaf. İyi de insan boyutunda bundan ne anlayacağız?

Bir gün kuşların tavafını gördüm. Dehşet ve hayranlıkla izlediğim manzara şöyleydi : Gece vakti bir gökdelenin tepesinden yükselen güçlü ışık huzmesinin çevresinde yüzlerce martı deli gibi dönüp duruyorlardı. Kulaklarımı kapatarak duymamaya çalıştığım çığlıkları yüreğimi tırmalıyordu.

tavaf05

Önce bu çelik ve camdan yapılmış devi, yüreğim sızlayarak, doğanın kalbine saplanmış bir hançere benzettim. Ardından da bu insan eseri deve ve onu inşa edenlere, deniz kuşlarını yollarından şaşırtıp vatanlarından uzakta bir yere hapsettikleri için kızdım. Ama kuşlar bunları düşünemiyor ve gecenin bir yarısında yapay, soğuk ve güçlü bir ışığın çevresinde sonsuza dek dönüp duruyorlardı. Aklıma ister istemez “Tavaf” kelimesi geldi. Kabe’de hacı olanların yaptıkları tavaf… O muhteşem manzarayı belgesellerde görmüş ya da fotoğraflarda tanımışızdır.

tavaf01

Yıllar sonra bir internet sohbetinde klavyemden şunlar dökülüvermişti : “Bir merkeze bağlıysanız ve hareket halindeyseniz doğal olarak sadece dönersiniz.”

Kendime ait sandığım bu cümleyi iyice sindirmem ve anlamına kavuşmam için yıllar geçmesi ve bu sürede de bir şeyler yaşamam gerekti. Özellikle de sahte, maddeci ve şekilci dinin dünyayı sarmaya başlamasıyla Tavaf eylemi önümde kendinden aydınlanıverdi.

Bizler putperest değiliz. İslam peygamberi Kabe’ye girerek putları kırmıştır. Put kırma geleneği Hz. İbrahim’le başlar. Put, “batılın” sembolüdür ve gerçekte müslüman “batıl”la savaşarak, görünenin ardındaki saf bilgiye, hakikate ulaşmaya çalışır. Bu nedenle Kabe de bir tapınç nesnesi olamaz. Oysa putperestlerce bu amaçla da kullanılmıştır. Durum bugün farklı mı dersiniz? Dinin rehberlik ettiği ruhu bir mekâna ve dolayısıyla da maddeye mecbur tutmakta bir yanlışlık olduğu kesin. Bu yanlışın anlattığı şey şudur : “Yaratıcı sadece bu mekândadır. Burası O’nun evidir. Dışarısı değildir. Burası kutsaldır. Dışarısı değildir. Ben kutsalım, sen değilsin…” Böylece kendimizce, istemeden Allahsız (hâşâ) alanlar ve kendini sapkınca kutsamış bir ruhban sınıfı yaratmış oluruz… Bu nasıl bir hakikat anlayışıdır? Hakikate ve ona götüren araç olan dine daha baştan sırtını dönmektir bu. Belki de bu yüzden, insanların yanlış anlayıp işlevini bozdukları dinler yerine hep yenileri gönderildi.

tavaf04

Tavaf eylemine dönersek. Tavaf bir mekâna indirgenemez. Yukarıda yazdığım fiziksel ama doğru benzetmeyi ele alırsak “Bir merkeze bağlı isek”in anlamı “Bir kaynağa ya da bir amaca yönelmişsek ya da bunu önemsemiş, onu merkeze almışsak” demektir.

“…bağlı isek…”in anlamı fikirsel bir bağlılık, psikolojik bir bağımlılık ya da bir çıkar ilişkisi olamaz. Bu daha çok (doğal güdüler misali) bilinçli ve en yüksek anlamda ruhsal bir bağdır. Biz bunu isteyerek seçmeyiz, kuşlar gibi, doğamız, mayamız ve özümüz gereği “ışığa” bağlıyızdır. Nitekim kuşlar güneşin ve yıldızların önemini “iliklerine” kadar bilirler. Yaratılışın çocuğudur onlar ve bunu asla unutmazlar.

tavaf03

Sonraki ifade : “…ve hareket halindeysek…” yani yaşıyorsak. Buradaki hareket hiç bir edimi, davranışı dışlamaz. Hatta geçirilen tüm bir ömrü anlatır. Dönme eylemi aslında sadece semboliktir. Düz de gitseniz, yatalak da olsanız, bedeniniz dururken, düşünce ve duygularınız bir şeyi “tavaf eder”.

Bu merkeze koyma işi risklidir. Bazı makamlar, örneğin düşünce, örneğin gönül, mide gibidir, asla boş kalmaz. Bir şeyler gelir buraları doldurur. Ama bilgi, ama çerçöp, dedikodu, fesatlık. Ve ille de bir şeyleri severiz. Kabe’yi mekân zannedenler yanılırlar. Örtüyü kaldırınca içinde ne bulurlar? Tahtalar, demirler, çiviler… Putperestlik döneminde de bu hep böyle oldu…

Ardından : “… doğal olarak sadece dönersiniz” Merkeziniz boş değilse, bir kaynakla buluşmuş, bir niyet ya da amaç sahibi iseniz artık düşünce ve duygularınız eyleme dönüşür. Eylemleşemeyen sözlerden ibaret olan sanal hayatınız biter, içi dolu eylemlerden oluşan gerçek hayatınız başlar. Sürekli bir tavaf hali.

tavaf02

Ama çok dikkatli olun. Ruhunuzun bu doğal melekesi dünya düzleminde fikirlerle, küçük mükafatlarla şaşırtılabilir. Denize aksi vuran aya, güneşe ya da göç etmenize rehber olacak yıldızlara varmak isterken, kendinizi (birey ya da topluluk olarak) bir gökdelenin tepesinde aklını yitirmişler gibi dönüp dururken bulabilirsiniz. En kötüsü de bunu farketmeden yaşar ve ölürsünüz. Allah’tan gece biter, doğan güneş gökdelenin suni ışığını bastırır da, kuşlar esaretten kurtulurlar. Ya biz ne yapalım da kurtulalım? Sadece din değil olay. Daha geniş düşünmeli, merkeze aldığımız her şeye dikkat etmeli. Önemsediğimiz şey bizi esir mi alıyor, yoksa yol gösterip ileri mi götürüyor?

Bazılarınız beni diğer okurlardan daha “içten” anlamışlardır. Şimdi anladınız mı neden “böyle” olduğunuzu? Doğumunuzdan beri tavaf halinde olduğunuzu ama kimi zaman parlak yapay ışıklara, gözün gördüğüne aldanıverdiğinizi farkettiniz mi? Kitlelerin sahte dinle nasıl yoldan çıktıklarını? Bunun mekanizması içimizde mevcut. Talibini bekleyen bir makam ve bizi ona bağlayan delicesine bir aşk ile bitiriyorlar işimizi. İçinizden bazıları bu tuzaklara hiç düşmeyecekleri hayatlar yaşamış olabilirler. Ne mutlu onlara. Bundan sonra da dikkatli olsun ve aldanmasınlar. Aldanıp zorlu sınavlardan geçenler ve alnının akıyla sonradan kendini bulanlar, uyananlar da var elbet. Bir de suni merkezleri durmadan tavaf edenler var.

tavaf07

Ruhun “anatomisi” ve “simyası” gereği başımıza gelir bütün bunlar.

Bir insanın gönlünü tavaf edecekseniz de bunu yukarıdaki bilgiler ışığında yapmakta fayda var… Ya en yukarıya bağlanalım ya da hiç olmazsa oraya doğru yükselen bir şeye… Doğalımız bu çünkü. 

Suavi Kendiroğlu, 6 Ocak 2015

Bu yazıyı bütünlüğünü bozacak şekilde ve/veya izinsiz olarak kopyalamak yasaktır. Aksi taktirde Telif Hakları ve Fikir Eserleri Kanunu’na muhalefetten aramız bozulur… 

1 thought on “Kuşların ve İnsanların Tavaf’ı”

Yorum bırakın

error: Content is protected !!