Özlem.
Bu kelimenin yabancı dillere çevirisini bulamamak beni şaşırtmaktan da öte, sarsmıştı. Başka bir dildeki kelimeleri bire bir karşılayan sözcüklerimiz olmasa da, cümlelere bakarak anlamları hakkında bir fikir edinebiliriz. Ancak iyi bildiğimiz bir kavramı yabancılara anlatamamak hissi bu defa bana daha boğucu gelmişti. Kelime sayısı ingilizce gibi bir dilden çok daha az olan türkçemizde aslında nice gizli hazineler olduğunu keşfetmek beni her zaman heyecanlandırmıştır. Kelime denilince nicelik kadar nitelik ve derinlik de önemlidir. Sözlüğünüzün kalınlığı kadar bunlarla ne yapabildiğiniz de… Nitekim çoğu batı dilinde sözlükleri şişiren şey zooloji, botanik vs. terimlerinin çokluğudur. Yani sayısız çiçek ve böcek adı…
Dilimizin bu saklı hazinesi kelimeleri bir batılıya anlatmak çok zor. Halbuki bunları biz ne rahat ve tereddütsüz kullanmaktayız.
Özlem’e en yakın fransızca sözcük “nostalgie”, ingilizcede de “nostalgia”. Nitekim “özlem”i anlatmaya çalıştığım bir fransız kendini zorlamış ve ancak “nostalji” kelimesine ulaşabilmişti. Oysa bu sözcük “geçmişe özlem” anlamındadır. Hatta eski yunancada “Eski bir yaranın acısı” demektir. Bu konuşmamız beynimde bir ışık belirmesine yol açtı. Özlem’in tanımını bulmuştum. Zaman boyutundan bağımsız bir arayışı, beklentiyi anlatıyordu. Geçmişe ve geleceğe duyulan bir beklentiydi bu. Bir tür “gelecek nostaljisi” (Nostalgie du futur). Ama “özlem” söz konusu olduğunda gelecekte ne bulacağımız geçmiş anılar kadar belliydi. Yapılacaklar, keşifler, tadılacak yemekler, gezilip görülecek ülkeler… Güzel bir yaşamda yapmayı isteyebileceğimiz ne varsa tümü birden “Özlem”di işte.
Peki neden özlem? Kelime yapısı aynı “ikilem”deki gibi. Yani “İki” ve “-lem” son takısı. Durum ve işlem adı yaratan bir takı bu. İki-lem, Denk-lem, İş-lem, Öz-lem… “Özlem” kelimesinde nasıl bir durum, ruh hali anlatılmak isteniyor? Takı atıldığında Öz- kalmakta geriye. Geçmişte ya da gelecekte bulmayı umduğumuz, beklediğimiz o varlık veya hedef bir şeyin özü. Neyin özü olduğunu da biliyoruz ki, arıyoruz onu. Yoksa onun tarafından çekilmez, öz-lemeyiz. O şeyin parfümü, aroması bizde, ruhumuzda var. Var ki, onu tanıyor, biliyor ve öz özü çektiği için özlüyoruz. İçimizde hapis değil o. Dıştaki de basit bir yansımadan ibaret değil. İkisi de gerçek. İç ve dış arasında, sınırda kalmış gözlemcinin özlemekten başka çaresi, seçeneği olabilir mi? Bunun için ya kendine yabancı olması, iç gözünü yumması ya da dışa kör olması gerekir.
Geleceği hissetmek, onu, ahireti evvelimizmiş gibi bilmek demektir. Onu bilir, bekler, rüyalarımızda görürüz. O gelecekte değildir aslında ve sadece geçmişte de kalmamıştır. Zamansız bir özdür o.
Ruh tanışıklığı, çekilme ve geleceği doğuracak “şimdi”nin tavafıdır Özlem.
Özlem, kendimizle olan dolaylı ilişkimizdir ve aslında farkında olmasak da “Ben” demektir. “Öz-lüyorum” dediğimiz zaman da şunu ifade ederiz aslında : “Bir zamanlar bir olduğumuzu unutmadım”
Suavi Kendiroğlu, Şubat 2015
Diline saglik…