Haydi itiraf edelim : inancımız ne olursa olsun içten içe Tanrı ya da İlah olmak isteriz.
Bir şekilde yaşamı garanti altına almaya, ölümü yenmeye, güçlü olmaya, kendimizden pek emin olmasak da doğrularımızı başkalarına dayatmaya çalışırız. Bir dine inananlar bile Tanrı’nın temsilcisi olmaya çalışırken bir de bakmışsınız onun adına insanlara hükmetmeye, Tanrıcılık oynamaya kalkışmışlar. Haydi itiraf edelim, çocukluğumuzdan beri Tanrı olmak hayalimizdir. Havada uçmak, eşyaları uzaktan hareket ettirmek, geleceği bilmek, olaylara yön vermek hangimizin gizli ya da açık dileklerinden olmadı ki? Hiç dilek tutmadınız mı?
Ama bunları yapamadığımızı gördükçe kendi gerçeğimize uyanacağımıza, hayallerimizi sürdürecek yeni araçlar peşinde koşarız. Pek azımız zamanda yolculuk edemeyeceğimizi kabullenmeye hazırdır. Bir şekilde bilimi dahi eğip bükerek fantezi ve inanç haline sokar, yine hayallerimizi sürdürürüz. Kolay mı Tanrı olmak? Kadınlar doğurganlıklarını yücelterek, erkekler de gücü kullanarak yaparlar bunu. Oysa hangi kadın kendi doğurganlığının patronudur ya da yapıcısı olmuştur ki? Hamile kalmak istemeyen nice kadın hamile kalır. Niceleri doğurur ama doğurduğunun hakkını veremez. Annelik “mükemmellik” değildir. Bedensel anlamda annelik sadece bir mirastır. Babalık da öyle. Kendi gücümüz yetmezse para ve motorlu taşıtlarla donanırız. Direksiyona genellikle erkekler geçer. Bazı işlere ve makamlara heves etmede cinsiyet kriteri önemlidir. Örneğin siyaset.
Sınırlarımız olduğunu, ölümlü ve aciz olduğumuzu kabullenmek içimizde bir yerlerde pek işimize gelmez. Madem ki bunun aksini yaşatacak bir hayal oyunu kurulmuş, onu oynamak daha çekicidir. Tercih edilen erkek ya da kadın olmak için belli kriterlere uymak gerekir. Kimse hamile kalamayan kadınla ya da parasız adamla evlenmek istemez. “Krallar gibi yaşıyor” ya da “yaşatıyor” sözlerini yabana atmamak gerek. Kral da Tanrı gibi yaşar çünkü : her şeyin ve herkesin üstünde bir muktedir. İki kişi yan yanaysa çok geçmeden biri baskın diğeri çekinik hale gelir.
Bu gizli arzumuzla yüzleştiğimize göre şu sorulara odaklanabiliriz : Nasıl Tanrı olunur ya da Tanrı olunabilir mi?
Bizce bu yanlış sorulmuş bir soru. Önce “Nasıl Tanrı olunmaz?” sorusuna eğilmek kendi hakikatimize daha uygun olur. Çünkü Tanrıcılık oynayanlar her dönemde yeryüzünü kana buladılar. Kendi karizmaları kendi hakikatleri tarafından “çizildi”.
Kuramsal olarak dahi Tanrı kurucudur ve yapıcıdır. Yapmayı bilmeyenin yıkmaya hakkı yoktur. Oysa yıkmayı pek severiz. Sağaltmayı, iyileştirmeyi bilmeyenin tokat atmaya hakkı yoktur. Sakar tanrıcıklar Karate derslerinde ölümcül noktalardan bahsetmekten zevk alırlar. Hele ki kalpleri kazanmayı bilmeyenin kalp kırması kabul edilemez. Bir insan tanrısal özellikleri kendinde barındırmak istiyorsa bu özelliklerin ne olduklarının farkına varmalıdır. Örneğin zayıflıklarından faydalanarak karşı cinsi, bir çocuğu, bir topluluğu kendi çıkarları doğrultusunda kandırıp kullanmak Tanrısal bir tavır mıdır? Gerçekten sevmek böyle olabilir mi?
Tanrısal olmayı hayal eden kişi, en başta gerçekten anlamayı, dinlemeyi ve sevmeyi öğrenmeli. Tanrısal olmak arzusu geliştirici bir yola kapı açabilir. Muktedirlik iddiasındaki kişi, dış dayanak ve bağımlılıklardan kurtulmak, kendine yetmek durumundadır. Oysa bugünkü “oyun düzeni” tam aksi dinamiklere sahiptir. Bir kaç tipik örnek : “Erkek olmak önce anasından, sonra karısından, ardından da kızından hizmet almaktan geçer” ya da “Erkek çocuk veren kadın değerlidir, en çok sevilir. Hayatını garantiler. Veremezse üzerine kuma gelir.”
Hepsi de kurban vermeye ve mağduriyete dayalı tanrıcılık oyunları ya da senaryoları… Ama bunlar son derece zavallı tanrıcıklar… Üstelik, bireyi kendi hakikatinden, kendi insanlığından uzaklaştıran eylemler onu kendi erkekliğine ya da kadınlığına nasıl yaklaştırabilir ki?
Çoğunluğun en mahrem hayallerini yıkacağız ama bilinsin ki böyle ne Tanrı ne de İnsan olunmaz. Böyle insan uydurması bir Tanrı yoktur çünkü. Olsa olsa kişilik sorunu olan bireylerden bahsedebiliriz. Dengesiz bireylerden oluşan ailelerin çocuklarına yaptıkları muameleyi en sadık köpek bile kabul etmez de çekip başka kapıya gider. Böyle sağlıksız ortamlarda büyüyen çocuklardan nasıl bireyler çıkar dersiniz? Ana baba olmaya çalışırken fiili ya da sözlü şiddete başvuran “sakar ilahlar” onların yegane rol modelleridir. İki ayaklı sahte tanrıların oyuncağı olmamaya çalışmak ve kendi dengemizi bulmak adına tabir yerindeyse put kırmak zorundayız.
Sizi geçmişe, sisteme, egoya, öfkeye, kolaycılığa bağlayan ipleri kesebilir misiniz? Bunu deneyecek cesaretiniz var mı? Yanıtınız “Evet” ise şu soruya da yanıt arayın o zaman : “Evet sadece bir laftır. Bu iddianızın hakkını vererek gerçek kılacak bilgi ve donanımınız var mı? Bunu nasıl yapacağınızı biliyor musunuz?”
Gerçekten sevmekten, saymaktan ve dinlemekten geçer insanın Tanrısal yolu.
Gerçekten sevmek nasıl olur?
Gerçekten saygı duymak nedir?
Gerçekten dinlemek ne demektir?
Bunlar üzerinde biraz olsun düşünmeye başlarsanız yazımız da amacına ulaşmış olur. Hükmetme takıntımızdan ve her defasında başarısızlığa uğramaktan kurtulmak için başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmeliyiz. Bir yerden başlamalıyız buna…
Suavi Kendiroğlu, 2015
BU YAZININ BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZACAK ALINTILAR YAPMAK YASAKTIR. AKSİ DURUMDA FİKİR ESERLERİ VE TELİF HAKLARI KANUNUNCA ARAMIZ AÇILIR.