Ben bir Fil’im

Mesnevideki öyküyü duymayan kalmamıştır. Hintliler bir fili karanlık bir ahırda insanlara göstermek isterler de, her biri iyi göremediği fili eliyle yoklayıp kâh kuyruğunu tutup dala, kâh bacağına sarılıp ağaca benzetirler. Ben bu öykünün “körlü” şeklini de okumuştum. Mevlâna bu öyküde “Parçayı gören bütünü göremez” fikrini aktarmak ister. Yazımızın sonunda bu öykünün bizi ilgilendiren ilk bölümünü bulabilirsiniz.

An elephant's trunk touches a visitor's hand in search of food at Sauraha in ChitwanBen de, nedense bir ömür boyu Mesnevi’ye “kutsal kitap” muamelesi yapmış, bu öyküyü ve mesajını da hiç düşünmeden dağarcığıma almıştım. Neden olmasın ki? Hem de karşıma çıkan her düşünür böyle yapmışken…

Ama bir gün, ansızın, bir fil olduğumu fark ediverdim.

Ben bir fildim. Hem de “Kafkaesque” bir şekilde file dönüşmeksizin, zaten hep öyleydim.

elephant

Ve size esas söylemek istediğim, Mesnevi aklımızı çelse de, sizin de bir fil olduğunuzdur. Belki de hikayeyi yanlış taraftan okuduk. Kim bilir, belki hikayeyi yazan bile bunu gözden kaçırmıştır.

Çocuklukla hatta bebeklikle başlıyor her şey. Gözü başka hiç bir şey görmeyen ana baba sizi pamuk gibi bir bebekten ibaret sanıyor. Uzun zaman da öylesinizdir onların gözünde. Ta ki, sizin değişen realiteniz onların dar algısıyla çatışıncaya dek.

article-1366066-0B2AB6EF00000578-915_634x803

Hayatın başka dönemlerinde de eksik algılanma, bilinmeme, anlaşılmama sorunlarıyla boğuşup dururuz. Kim bir yanımızı tutsa, bizi ona indirger. İşin rahatı, kolayıdır bu belki de.

Bazen de bunu biz hazırlarız. Kötü bir hastalığımızı bizi sevenlerden saklarız bazen. Gider rejimi bozar ve gizli gizli bir şey yeriz. Hele bunu alışkanlık haline getirmişsek kendimize, hayal ya da gerçek, gizli bir bahçe kurmaya başlarız. En masum şeyleri dahi kendimize saklarız.

Bazen gizli kalan yanlarımız, yani şu ya da bu nedenle algılanmayan, görülmek istenmeyen yanlarımız basınç yaratır. Bunlar sizin değil başkalarının tabularıdır aslında. Duymaya hazır olmadıkları realitelerdir. Arasıra kendilerini hissettirirler ve pek de hoşa gitmezler. Oysa arada sırada namaz kılıyor ya da bir kadeh şarap da içiyor olabilirsiniz. Bunların hepsini red ya da kabul edecek insanlarla çevriliyizdir. Masumiyetimiz ve çevremiz çatıştığı zaman sorunlar baş gösterir.

31F3210E00000578-3480156-Shannon_has_admitted_that_she_has_been_chased_by_an_elephant_dur-a-50_1457371547741

Oysa fili bir bütün olarak görecek, adını koyacak, filden korkmayacak, kısaca bizi yargılamayacak, olduğumuz gibi kabul edecek insanlarla karşılaşmak ne de rahatlatıcı olurdu. Ama onlar da başkalarının algı aynasına bakıyor ve kendi bütünlüklerini göremiyorlar. Sizin gibi bir fil olduklarını bilmiyorlar. Kendi realitelerini gölgede bırakarak yaşıyorlar. Kendilerini şu ya da bundan ibaret saymak kolaycılığına sığınıyorlar. Öyle öğretilmiş çünkü. Bizi eksik algılayanlar bize kim olduğumuzu belletir dururlar. Komik. Hatta trajikomik.

Bir fil olduğumu farkettiğimden beri geçmiş ve şimdiki yaşamımı daha iyi anlıyorum.

Ve sıcak bir yelin kavurduğu bozkırda otlar dalgalanırken, güneşe karşı duran, sürüsünü bulmak için kulak kabartıp havayı koklayan filin hayatı yeni başlıyor.

27

S. K. Mayıs 2016

Bu yazının bütünlüğünü bozacak şekilde alıntı yapmak yasaktır. Aksi durumda Telif Hakları ve Fikir Eserleri Kanunu’nca aramız açılır.

———

Yazımızın içeriğiyle artık bir ilgisi olmasa da, söz verdiğimiz üzere, meraklısına Mesnevi’den KARANLIKTAKİ FİL :                                                                

“Hintliler karanlık bir ahıra bir fil getirip halka göstermek istediler. Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı. Fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkanı yoktu. O göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde file ellerini sürmeye başladılar. Birisin eline kulağı geçti, “ Fil bir oluğa benzer” dedi.

Başka birisinin eline ayağı geçmişti, dedi ki: “Fil bir direğe benzer.” Bir başkası da sırtını ellemişti. “ Fil bir taht gibidir” dedi. Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya koyuldu. Onların sözleri, görüşleri yüzünden birbirine aykırı oldu. Birisi dal dedi, öbürü elif. Herkesin elinde bir mum olsaydı sözlerindeki aykırılık kalmazdı.

Duygu gözü ancak avuca, ancak köpüğe benzer, avuç bütün fili birden elleyemez ki! Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka. Köpüğü bırak da denizin gözüyle bak sen. Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Fakat sen ne şaşılacak şey, köpüğü görüyorsun da denizi görmüyorsun (…)”

Yorum bırakın

error: Content is protected !!