Tapınağımızı inşa etmek

taprohm

Dinler tarihinde, arkeolojide, mimaride ve turistik gezilerde karşımıza çıkan “tapınaklara” günlük yaşamda da rastlarız. “Tapınak” kelimesi nedense cami, kilise ve sinagoglara pek yakıştırılmaz. Tapmak ve tapınmak ilkellerin de bilip uyguladıkları eylemlerdi. Belki de modern dinler kendilerini bundan ayrıştırmayı arzuladılar. Madem buralara “tapınak” (“temple”) denmiyor, bizim bahsettiğimiz ve günlük yaşamda karşılaştığımız tapınak da “ne ola?” diye sorabilirsiniz. Sormalıydınız. Zira hepimizin bir tapınağı vardır ve olmalı.

Tapınak adını verdiğimiz mekanın adı ne de olsa kısıtlayıcı bir tek kelimeden oluşmakta. Mekânın işlev zenginliğine bakılırsa modern dinlere birazcık da olsa hak vermek gerekir. Örneğin “Cami” arapça CM köküne bağlı olup “bir araya getirmek”, “tümlemek”le ilgili kelimelerle akrabadır (cem, cemaat, cümle vb…). Tapınak denilince bu satırların yazarının aklına, otların bürüdüğü, insanların unuttuğu, keşfedilmeyi bekleyen ama ille de çok huzurlu bir yapı gelmekte. Bu yapı doğayla kaynaşmış ve insana bir tür korunak, yuva hizmeti sunmakta.

Öte yandan tapınakların içinde bir yaşam da var. Ritüeller var, bu ritüellere hazırlık aşamaları, temel ihtiyaçları da dışlamayan, beslenme, temizlik, sağaltım gibi etkinliklerle de dolu bir günlük rutin var. Ama bu mekân ve işlevlerin hepsi de bir hiyerarşiye bağlı olup “Sunak” (Altar) diyebileceğimiz bir tepe noktasına, bir kutup referansına yönelik. Bir yerden “içeri” giriliyor ve dış dünyadan, maddi, yüzeysel seviyeden kopuluyor. Artık “başka” bir yerdeyiz. Kulaklarımız alıştığı sesi aramaz oluyor. Akustik daha farklı. Sesin ve ışığın hareketleri burada bir başka. Hiçbir şey “dışarıdaki” gibi davranmıyor. Eylemler dingin, zaman akmıyor gibi. Uyaran sayısı o kadar az ki, ister istemez kendi kalp atışımızı, nefesimizi algılamaya başlıyoruz. Kendimizi farkediyor ve buna şaşırıyoruz. Biraz daha bekleyince, beklentilerimiz, anlık uyaranlara olan alışkanlığımız uslanıyor ve buranın kendine has fısıltıları, hiç dinmeyen bir müziği olduğunu anlıyoruz. Bu hiç susmamış şarkıyı nasıl oldu da şimdiye kadar duyamadık? Yoksa burası sandığımız kadar kişisel değil mi? Negatif uyaranların da çevremizde olmaması bir iyi hal ortaya çıkartıyor. Sanırım bunların bütününe “huzur” diyebiliriz. Kalıcı bir şey bu. Zaman zaman burada olmak güzel ve tavsiye edilesi. İçin ve dışın, İnsanın ve Tapınağın birlikte oluşturdukları bu hal, “mutluluk mitini” yıkıyor. Mutluluk, hormonların yapıp yıkabildiği bir coşku. 

man-drinking-coffee-and-reading-book

Benim tapınağım da bir mekân. Biliyorum çünkü yukarıda bahsettiklerimi orada buluyorum. Bir girişi, kilidi var. İçine alıyor ve dışarıdan tamamen koparıyor beni. Başka bir “boyut” bu. Ritüelleri var. Temizlik, arınma, kahve öğütüp pişirme, çalışma, yeryüzüne yukarıdan bakıp düşünceye dalma, zarar görmeme, sonsuz bilgi, kitaplar, çaldıkça açılan kapılar, küçük zorluklar, keşifler ve sevinçler, düşünceler, soylu gözyaşları, gerçek ve… huzur. Çoklu ve zengin bir tekillik hali bu. Zıtlık, ikilik yok. Suç, günah ve dünyevi acılar yok. Herşeye eyvallah.

Dışarı çıkmak zamanı geldiğinde ise bir temenni : bir nebze yükselmiş olma, daha bilgili, deneyimli, esnek, anlayışlı olma temennisi ile sokaklara, insanların arasına, yüzeysel boyuta, şekle dönüş. Tapınağın hislerini, anısını, huzurunu olabildiğince uzun süre içinizde yaşatma arzusu ile birlikte. Ama ille de tapınağa bir gün yeniden dönebilmenin şiddetli arzusu. Hırlaşmaların tuzağına düşene kadar solmayan uçarı bir tebessüm. İnsanların nedenini anlamadıkları ve kıskandıkları bir huzur.

Sizin de tapınaklarınız var mı? Keşfettiğiniz, sığındığınız ya da rüyalarda da olsa aradığınız? Gözünüzü kapatınca giriverdiğiniz. Gülümseyerek kapısını insanlara açtığınız.

Vardır mutlaka.

S.K. Mayıs 2017

smilingeyes

Lütfen yazıdan anlam bütünlüğünü bozacak alıntılar yapmayınız. Ancak link vererek paylaşabilirsiniz. Teşekkürler.

 

Yorum bırakın

error: Content is protected !!